20 Temmuz 2010 Salı

KALBUR ZAMAN





BU ÖYKÜ "BAY HOW NE YAPMALI?" ADLI ÖYKÜ KİTABINDA YER ALDIĞI İÇİN, BURADAKİ YAYININA SON VERİLMİŞTİR....

14 Temmuz 2010 Çarşamba

BU YAZIYI OKUMAYIN!



Her zaman yapılan yer değiştir-melerden biri daha tamamlanmak üzereydi. İçinde bulunduğu boşluğu dolduran ve üzerinde taşıdığı katılık kendi dışındaki bir başka kütleyle karşılaşmış ve durmuştu sonunda. Karşısında görülen ve bir araya gelen küçük şekillerin oluşturduğu bütünün, üzerine yerleştiği zemini yok ettiğini fark etti. Tek kelimeyle şok geçiriyordu. Üzerinde taşıdığı katılık yazıyla birlikte ortadan kalkıvermişti bir anda. Ona orada olduğunu söyleyen hiçbir şey kalmamıştı. Hareket etmesi gerektiğini düşündü; bedenini ve uzuvlarını hareket ettirdi; böylece etrafında bulunan başka bedenlerle çarpışma ve hissedeceği katılıktan başlayarak yeniden çevresini kavrama olanağına sahip olabilirdi. Yaptığı hareket dirençle karşılaştı ve ilk hissettiği şey ağrı oldu. Böyle bir şeyi düşünmediği halde hissettiği için, kendisinin dışında buna neden olan bir şey olması gerektiğini düşündü. Hissettiği şey bir katılıktı, o halde kendisi de bir katılıktı; aksi taktirde çarpışma gerçekleşmeyecek ve hiçbir şey hissetmeyecekti.

Bir yere gitmesi gerektiğini, o anda o amaçla orada olduğunu hatırladı. İçinde bulunduğu hareketli mekandan çıktı ve yürümeye başladı. Ama tam olarak ne yaptığının farkında değildi. Az önce yaşadığı şeylerin etkisinden henüz kurtulamamıştı. Yürürken bir yandan ayaklarına bakıyor ve yaptığı hareketleri anlamaya çalışıyordu. Yürü-dükçe yer ayaklarının altından kayıyor ve adımları kendiliğinden yapılan hareketler gibi görünüyordu. Çevresini sarmalayan mekanda ilerlerken, karşısındaki şeyler önce ona yaklaşıyor, sonra yanından kayıp geçiyordu. Yürürken yaşadığı sarsıntıyla, etrafında oluşan görüntüler titriyor, şekiller uzayıp kısalıyor ve yerlerini yenilerine bırakıyordu. Etrafında bir takım şekillerden ve renklerden başka bir şey görmüyordu. Ayakları yere değiyordu ama az önce duyduğu tedirginlik yeniden beliriyor ve yerin katılığı yeterli gelmiyordu artık. Bu yüzden, yürürken bir yandan da etrafında gördüğü nesnelere dokunmaya ve yeniden hissetmeye çalışıyordu. Kısa süreli bir terapi halini almıştı bu durum ve belli aralıklarla tekrarlanıyordu.

İçinde bulunduğu bu belirsizliklere rağmen, tuhaf bir biçimde, belli bir yönde yürüyor ve nereye gittiğini biliyormuş gibi bir izlenim veriyordu. Az sonra duyduğu bir sesle irkildi ve anlayamadığı bir biçimde karşıdan gelen birinin kendisine doğru yöneldiğini fark etti. Bir an durakladı. Düzgün çizgileri olan bu renkli yüz kendisine yaklaşıp kucaklamaya çalıştığında yaşadığı sarsıntı ve duyduğu katılık hissiyle yeniden kendine geldi. Çarpışma o kadar şiddetliydi ki, az öncesine kadar yaşadığı şeylerin ektisinden bir anda kurtuluvermişti sanki. Karşısındaki kişiyi tanıyordu ve onu görmek için gelmişti oraya, yoksa yapılan bütün bu hareketlerin hiçbir anlamı kalmıyordu. Uzun süredir karşılaşmamış olmalılardı, çarpışmanın şiddetinden ve yapılan hareketlerin karmaşıklığından bunu anlayabiliyordu. Sabit bir alan bulmaları gerekiyordu şimdi. Birlikte yürümeye başladılar.

Büyük bir yapının önüne gelip durdular. Yüksek ve hareketli erimiş bir kum yığınını elleriyle iterek ikiye ayırdılar. Yapının içinde ilerlemeye başladılar. Az sonra hareketlerini sonlandırıp zemine doğru yaklaştılar; bedenleri dirençle karşılaştı, fakat bu direnç onları dengede tutmaya başlamıştı, uzun süre bu şekilde durabilirlerdi artık. Ona gelince, bedeni giderek hafiflemeye başlamıştı ve algılayabildiği neredeyse hiçbir şey kalmamıştı. Yeni bir terapiye ihtiyacı vardı. Üzerinde durduğu bloktan dışarıya doğru uzanan katı bir kütleye dokundu ve hissettiği bu soğuk temas onu bir an kendine getirdi. Etrafını çevreleyen çeşitli biçimlerdeki derinlik ve yoğunluklar yavaş yavaş belirginleşmeye başladı. Bir an, her şeyin tekrar yerli yerine oturmaya başladığını hissetti. Gözlerinin önüne gelen görüntüler belli bir anlam kazanıyordu giderek. Şekiller ve renkler bir şeylere ait olduğunu hissettirmeye başlamıştı. Hatta bir süredir duyduğu seslerin aslında kendisine yöneldiğini fark etti. Karşısındaki kişi kendisiyle konuşuyordu. Duyduğu sesler giderek anlam kazanmaya başladı ve belli belirsiz karşılık vermeye çalıştı. Bir yandan da etrafında olup bitenleri izliyordu. Yeniden alışmaya çalışıyordu.

O sırada, belli bir mesafeyle yakınında oturanlardan biri dikkatini çekmişti. Düzgün bir yüzü ve renkli saçları vardı. Uzun süre gözlerini ayıramadı ondan. Bir süre sonra, yüz kısalıp uzamaya ve renkler birbirine karışmaya başladı birden. Önlerindeki masa yer çekimine daha fazla dayanamayıp önlerinden kayıp gitmişti. Tepelerden yuvarlanan kayalar üzerlerine düşmeye başlıyor ve etraftakiler korkuyla kaçışmaya çalışıyordu. Biraz ilerde yeşil yüzlü bir adam yıkılmış duvar resimlerinin altında kalmış ve kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Uzaklardan, çok uzaklardan, ne olduğunu anlayamadığı bazı tuhaf varlıklar belli belirsiz hareketler yapıyor ve ağızlarından çıkan titreşimler havayı dolduruyordu.

Korku ve gerilim içindeydi; oradan uzaklaşıp kurtulması gerektiğini düşündü. Yanındakini izlemeye ve onunla birlikte ilerlemeye başladı. Birbirine karışan yüzler ve renkler hızla altlarından kayıyor ve etrafını çevreleyen karanlıktan tuhaf uğultular yükseliyordu. Yürürken önlerinden geçen siyah kediler geceyi büsbütün karartıyor ve karanlık gözlerini kamaştırıyordu. Giderek hızlanı-yorlardı ve karşıdan gelen uzun beyaz çizgiler hızla yanlarından geçiyor, karanlıkta kayboluyordu. Bu koyu maddeye saplanıp kalan kütleler etrafını çökerterek derinliklere doğru sürüklüyorlardı. Giderek bu ağırlığın etkisinde kalıyor ve içinde oldukları boşluğun kontrolünü kaybediyorlardı. Az sonra, her şey bir anda durdu ve boşlukta asılı kaldılar. Ama ne olduğu ve nerede olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu onun.

Şiddetli bir karanlık her yeri dolduruyordu. Üzerindeki ağırlık yok olmuştu. Bedenini hareket ettirmek istedi, böylece belli bir dirençle karşılaşabilir ya da en azından kendi katılığını hissedebilirdi. Ama hiçbir şey hissetmiyordu artık. Katılık son bulmuştu. Bakıyordu, ama hiçbir şey göremiyordu. Karanlığın bir madde olabileceğini düşündü. Ama bu maddeye dokunabilecek herhangi bir uzvu olmadığından, bunu doğrulayabilmesi imkansızdı. Bakan ama hiçbir şey göremeyen bir çift gözden ibaretti artık. Katılık olmadığı için zaman duygusunu da yitirmişti. Birden karanlığın içinden uğultular yükselmeye başladı. Artık gözleri de giderek ağırlaşıyor, karanlığa karışıp yok oluyordu Uzaklarda, çok uzaklarda, bir şey sarsılarak uyanmaya başlıyordu.

11 Temmuz 2010 Pazar

SÖZCELEM POTANSİYELLERİ



Gökyüzüne karşılık gelen bir gezegende, i, n, s, a ve n’lerden oluşan bütün varlıklar, yaklaşık yüz proton devrine denk düşen her bir zaman diliminde, evrende varolabilecek bütün titreşimsel parçacıkları teklik kombinasyonları halinde bir araya getirerek ve bu şekilde oluşturulan her birimi çokluk dizileri halinde sıralayarak her an söylenebilecek her şeyi gizil olarak seslendirmektedirler. Bütün bu süreç, söz konusu çokluk dizileri potansiyel olmaya son verip efektif hale gelecek şekilde yeniden üretildiğinde, anlam-birimsel bir bütün oluşmakta ve böylelikle konuşmama eylemi artık son bulmaktadır.

Bir başka ifadeyle, söz konusu yaşam alanında varolan söz konusu varlıklar, dirimsellik durumlarına denk düşen her X proton-saniyede, patafizik bakış açısına göre, muhtemel bütün sözcelemleri oluşturmaktadırlar ve bu omni-sözcelem anında X özne tarafından efektif bir zaman-mekan durumunda seçilmiş her bir semantik birim dış evrene konuşma eylemi olarak yansımaktadır. Dolayısıyla X öznenin yaptığı tek şey, potansiyel olarak üretilen bütün sözcelemler arasından kendi gerekliliğine uygun bir seçim yaparak X sözcelemi efektif hale getirmektir.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

PATAFİZİK AŞK


BU ÖYKÜ "BAY HOW NE YAPMALI?" ADLI ÖYKÜ KİTABINDA YER ALDIĞI İÇİN, BURADAKİ YAYININA SON VERİLMİŞTİR....

2 Temmuz 2010 Cuma

EN ŞİNUA Kİ İNYOR TU






Zamanın ötesinden sarkan bir gündü; aydınlıkla boğuşan bir karanlık bitmeye başlıyordu. Sayısız çocuk ölüsü yaşında bir adam, yüzünde işlenmiş ipeksi bir karaltıyla adımlıyordu. Eritilmiş demirden icat keskin bir kütle elinde giderek ağırlaşırken, serin bir iklimde kuşlar sonbahara hazırlanıyordu.


Müstakbel ölülerden oluşan bir kalabalığı yararak ilerledi adam; evvel zaman ağaçlarından arta kalan kanlı bir platformda attı son adımlarını. Yüzü korkuyla yıkanmış küçük bir insan duruyordu karşısında. Bir gün akşam olurken, isimsiz bir yıldız uzaklarda son kez parlarken, buğdaydan bozma sarı sıcak bir yumağa uzanan elleri yüzünden, şimdi ayrılacaktı başı gövdesinden.


Elleriyle kalabalığa emretti adam; sessizlikle ferahladı gökyüzü. Sonsuzluğa uzanan kısacık bir anda hapsedildi zaman: Adsız bir ülkede çocuğunu emzirdi bir anne; uzak coğrafyalarda derilerini değiştirdi yılanlar; umuda yolculuk ederken sırtından vuruldu bir kaçak; Amazon’da yaşlı bir ağaç kederinden yıkıldı yavaş yavaş. Ve ölümüne ağlayan bir şair ayrılırken bu dünyadan, bembeyaz bir zemine harflerle yansıyan yaşamama hükmü, keskin bir ağızla saplandı boynuna küçük insanın. Kalbinden akan kızıl sular karıştı toprağa ve gözlerinde donup kaldı tüm eşya. Yaşamaktan gelen elleri hiçbir şey hissetmeyecekti artık.


Hiçliğe karışan tüm diğer şeylerle birlikte yok olup gitti küçük insan. Zamanın ötesine uzanan bir sabah başladı ölmeye ve yüzyıllar sonra ölmeye devam ediyor hâlâ.

(Notos Edebiyat dergisinde yayımlanmıştır.)