10 Ocak 2014 Cuma

BEDEN YÖNETİMİ OLARAK EDEBİYAT


Edebiyat Nedir? sorusuna farklı cevaplar vermek mümkündür. Stephen Mandell’in Laurie G. Kirszner'la birlikte kaleme aldığı "Edebiyat” adlı kitabı da kendine özgü bakış açısıyla edebiyata farklı tanımlar getirmeye çalışıyor. Böyle bir kitabı okumadan önce, edebiyat konusunda her okur veya eleştirmen kendince bir fikre sahiptir kuşkusuz. Fakat kitapta hiç beklemediği yaklaşımlarla karşılaşması da mümkündür. Bu açıdan, söz konusu kitapta Mandell’in “edebiyat nedir” sorusuna verdiği cevaplardan biri oldukça şaşırtıcıdır; ve aynı ölçüde ufuk açıcıdır.
Mandell edebiyatın bir “bedensel rejimler toplamı” olarak tanımlanabileceğini söylüyor. Kitapta “Edebiyat Nedir?” başlıklı bir makalede geliştiriyor bu düşüncesini. Edebiyatı bir “beden yönetimi” olarak okumak özgün bir yaklaşım. Bu bir bakıma edebiyatı yalnızca teorik bir şey olmanın ötesinde, aynı zamanda bir “pratik” olarak görmek demektir; insan bedenine yönelik bir pratik. Mandell, Fransız sosyolog Marcel Mauss’un “Bedensel Teknikler Üzerine” adlı bir makalesine dayanarak yapıyor “bedensel rejimler toplamı” tanımlamasını. Aslında Mauss bahsi geçen makalede edebiyata dair herhangi bir şey söylemiyor. Fakat Mandell, Mauss’un değerlendirmelerinin edebiyata da uyarlanabileceğini düşünüyor.
İnsanın bedenini yönetme ve kullanma biçimleri insan yaşamı dediğimiz şeyi oluşturur; başka bir ifadeyle, yaşamöyküsü insanın bedeniyle ilgili bütün kullanımların toplamıdır ve ona yönelik fikir veya projeler de bu toplama dahildir.
Her edebiyat metni şu veya bu şekilde belli bir karakterin (veya karakterlerin) bizzat yaşadığı veya onun çevresinde gelişen olayları aktarır; yani onun yaşamöyküsünden bir kesit sunar (veya tümünü). Karakterin bedensel devinimleri, bedeninin aldığı şekiller veya içine girdiği durumlar açısından bakarsak, o edebiyat metni söz konusu karakterin bedensel yönetimidir. Karakterin yaptığı her şey bedenin kullanımını ve dolayısıyla yönetimini ifade eder. Düşünceler ve konuşmalar da buna dahildir; zira her düşünce kendi bedenini kullanma ve yönetme biçimine ya da başka bedenleri ve nesneleri belli bir devinim veya durum içerisinde tasavvur etmeye işaret eder. Dahası düşüncenin kendisi de edebi anlatı içinde bir devinimi, karakterin zihninin kullanım biçimini ifade eder. Bir metinde yer alan nesneleri de birer beden olarak düşünürsek (sözgelimi Fransızca corps sözcüğü hem nesne hem de beden anlamına gelir), metinde aldıkları şekilleri veya bulundukları durumları da yine beden kullanımı ve yönetimi olarak tanımlayabiliriz. Bu durumda, metni oluşturan bütün unsurlar bedensel yönetime dahil olur.  
Karakterlerin beden kullanımı/yönetimi doğal olarak birinci plandadır; genelde metnin odağını oluşturan budur. Edebiyat kurgusal olarak karakterlerin (veya nesnelerin) bedenleri üzerinde oynanan çeşitli oyunlardır; başka türlü söylersek, edebiyat, malzemesi bireyler veya nesneler olan bir beden yönetimi deneyidir. Bu aynı zamanda şu anlama geliyor: Edebiyat metinleri insan bedeninin hangi muhtemel şekillerde yönetilebileceğini, yani bir insanın neler yapabileceğini veya neler yaşayabileceğini gösterir. Yazar metni oluştururken karakterleri belli durumlar içerisine sokar, onlara bir takım şeyler yaptırır, konuşturur veya düşündürür; aynı yönetim süreci nesneler veya metnin atmosferi için de geçerlidir. Karakterlerin, nesnelerin veya “durumların” yönetimi bir araya geldiğindeyse, bedensel rejimler toplamı olarak edebiyat eseri dediğimiz şey ortaya çıkar. 
Mandell edebiyat ve beden yönetimi konusunda söylediklerinin yalnızca edebi metinler değil, aynı zamanda o metinlerin alımlayan okurlar için de geçerli olduğunu söylüyor. Her bir edebiyat eseri okurlar için de bir bedensel yönetim deneyidir. Fakat bu deney potansiyel düzlemde gerçekleşir. Okur eline aldığı her metinde kendi bedeninin potansiyel kullanımına tanık olur; her bir metin onun bedeninin alabileceği potansiyel biçimleri sergiler. Her seferinde potansiyel olarak kendini yeni bir bedensel rejim içerisinde bulur. Okur metinde yer alan herhangi bir karakterle kendini özdeşleştirdiğinde ise, kendi “bedensel tarihiyle” karşılaşır. Metinde spesifik bir devinim sergileyen beden, okurun olduğu, olmak istediği veya olmak istemeyeceği şeyi temsil eder; bir başka ifadeyle, okur kendi bedensel rejiminin somutlaşmış şekline tanık olur.

Mandell’in edebiyat ve bedensel rejimler şeklindeki yaklaşımını hemen her edebiyat eserinde uygulamak mümkün. Mandell, birçok şey olabilen edebiyatın böyle bir “şey” de olabileceğini söylüyor; edebiyat eserlerine farklı bir gözle bakmamızı sağlıyor; ve bu eleştirmenler için olduğu gibi, okurlar için de geçerlidir.  

Not: Bu bir OULCIPO yazısıdır...