15 Temmuz 2011 Cuma

ELEŞTİRİ VE OULCIPO









Eleştiri zor ve netameli bir uğraşıdır. Düşünsel veya sanatsal bir yaratımın içerdiği anlam ya da anlamların peşinden koşmayı ve bunlardan en az birine ulaşmayı gerektirir –daha doğrusu öyle olduğu kabul edilir. Demek oluyor ki, eleştirinin doğrudan veya dolaylı olarak ele alınan nesnenin sınırları içerisinde oluşması beklenir nihayetinde. Platon’un herhangi bir eserini ele alırken postmodernizmden bahsedebilirsiniz, buna bir engel yoktur; tabi bu ikisini birbirine bağlayacak kadar maharetli olmanız gerekir. Aksi takdirde kötü ve işgüzar bir eleştirmen olarak yaşayacağınız geçici bir şöhretin ardından, anlaşılmamış bir yazar duygusuyla kalemi elinizden bırakıp mesleğinize küsebilirsiniz. Edebiyat eleştirisi ise bu söylediklerimizde hep bir adım öndedir. Bir metnin birden fazla ve hatta sayısız biçimde ele alınabileceği düşünüldüğünde, mesele seçim yapmaktan ibaretmiş gibi görünebilir. Fakat önemli olan, edebi bir metin üzerine yazılan eleştirinin o metnin görünen yüzünün ötesine geçerek ondaki dolayıma ve gizleme alanına nüfuz etmesidir. Ve eleştiri adı altında ortaya çıkan ürünün bir edebiyat metni kadar nitelikli ve yaratıcı olup başlı başına bir eser düzeyine ulaşmasıdır. Bütün bunlar yapılırken, bu yaratıcılığın her şeye rağmen eleştiri konusu yapılan metnin kapsama alanında kalması beklenir –genel eğilim bu yöndedir.

Ancak edebiyat ve eleştiri bağlamında bunun ötesine geçen istisnai girişimler de mevcuttur. Fransız Oulipo akımının çeşitli kollarından biri olarak 1980’li yıllarda ortaya çıkan Oulcipo bu yöndeki en cesur örneklerden biridir (Ouvroir de Littérature Critique Potentielle yani Potansiyel Eleştirel Edebiyat İşliği). Fransa’da dahi yalnızca bir avuç ayrıksı edebiyatçı tarafından bilinen Oulcipo, edebi eserleri ya da herhangi türden bir metni çıkış noktası olarak alıp metin üzerinden kurgusal bir eleştiri yaratma ilkesine dayanıyor; tanımdaki potansiyel terimi de buradan geliyor. Dolayısıyla Oulcipocu bir yazar ele aldığı metni ya da konuyu kendi özgün yaratımı için bir tür sıçrama tahtası olarak kullanır. Bunu yaparken de o metinle ilgili yeni ve özgün okuma biçimleri sunar. Bu noktadan bakıldığında, yazıya başlarken sözünü ettiğimiz Platon ve postmodernizm örneği Oulcipo açısından rahatlıkla bir eleştiri konusu haline gelir. Zira Oulcipo yazarı için önemli olan bu ikisi arasında gerçekte varolan bağıntı değil, kurgusal olarak yaratılacak bir bağıntı üzerinden ortaya çıkan özgün metin ve o metin içerisinde oluşan anlamdır. Burada Oulcipo bir eleştiri yöntemi olmaktan çıkar ve başlı başına bir edebiyat çalışması haline gelir; dolayısıyla her Oulcipo metni nihayetinde bir edebiyat eseridir artık. Bir başka ifadeyle, Oulcipocu bir yazarın “eleştiri” nesnesi olarak aldığı metnin veya konunun türü ne olursa olsun (edebiyat, sanat, felsefe, tarih, vs.), ortaya çıkan ürün, kurgusal olması nedeniyle sanat ve edebiyat eseri tanımlamasına uygun düşer; söz konusu ürün gerçek anlamda bir eleştiri olmadığı halde “potansiyel eleştiri” şeklinde kurmaca bir tür olarak adlandırılması da bunun bir göstergesidir. Bu yönüyle bakıldığında, Oulcipo her şeyden önce edebiyatta yenilik ve yaratıcılık arayışları konusunda çarpıcı bir örnek olarak karşımıza çıkar.

Napolyon Bonapart kendini bir Mesih olarak mı görüyordu? Luther’in Reform hareketinin ardında yatan asıl neden neydi? Kayıp Zamanın İzinde hangi sırları açığa vuruyordu? Balzac Tefeci Gobseck ile kimden intikam almaya çalışıyordu? Sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen Oulcipocu yazarlardan Jean Dufour ve Marcel Laurent’a soracak olursanız, bunlara benzer birçok soruyla ilgili ayrıntılı cevaplar alabilirsiniz. Jean Dufour özellikle edebiyatçılar ve edebiyat eserleri üzerine Oulcipo denemeleri yapmıştır. Sözgelimi André Gide’in Kral Oedipus adlı eseri üzerine yazdığı “eleştiride”, Gide’in Oedipus’u post-kolonyal dünyada birey oluşumu çerçevesinde ele aldığını söyler. Dufour’a göre Gide, yeniden yarattığı Oedipus’taki pragmatizm ve konformizm üzerinden, XX. Yüzyılın başlarında Yeni Dünya merkezli olarak inşa edilen yeni bireyciliğe odaklanır ve Eteocles ile Polynices üzerinden bu bireyciliğin stereotiplere dönüşme sürecini anlatır. Dufour bir başka çalışmasında ise Cervantes’teki dönüşümden bahseder. İspanyol tarihçi José Rabasa’nın bir eserinden hareketle, Avrupalılığı ve Hıristiyanlığı bir ayrıcalık olarak gören “Eski Dünya” anlayışı karşısında hümanizma ve “dünya vatandaşlığı” düşüncesinin gelişimini ve bunun Cervantes’teki karşılığını inceler. Büyük Keşifler döneminde Hıristiyanlık ve İspanya adına katıldığı fetih hareketleri sırasında sıra dışı deneyimler yaşayan, farklı coğrafyalar ve farklı kültürlerle karşılaşan Cervantes, Avrupalılar’ın zihnini işgal eden önyargı ve kabullerden uzaklaşarak dünyanın bir parçası olma duygusunu keşfeder. İspanyollar’ın Amerika’daki yerlilere yönelik acımasız politikalarına karşı çıkan insanların yanında yer alan Cervantes, şiddete ve haksızlığa karşı insanlığı savunur. Dufour’a göre, başta Don Quichotte olmak üzere Cervantes’in yazdığı kimi eserlerde ondaki bu dönüşümün önemli yansımalarını görmek mümkündür.

Dufour’dan farklı olarak Marcel Laurent tarih, felsefe ve sanat gibi alanlarda çalışmalar yapar. Tarihsel olaylar, kişilikler, felsefi akımlar ve düşünürler üzerine oldukça çarpıcı metinler kaleme alan Laurent geliştirdiği sıra dışı yaklaşım ve yorumlarla dikkat çeker. Avrupa’da Reform hareketini başlatan Martin Luther üzerine yazdığı “makale” Laurent’ın en ilginç çalışmalarından biridir. Laurent’a göre, Reform hareketine dönüşen Kilise’ye yönelik eleştirilerin temelinde, teolojik ayrımın ötesinde, Luther’in erken bir dönemde dinî görevleri nedeniyle gittiği Roma’da tanık olduğu suiistimaller yüzünden Kilise’yle yaşadığı tartışmalar yatar –ki bu suiistimallerin o dönemde gündemde olduğu bir gerçektir. Laurent’a göre, maddi temelli itirazların neden olduğu çekişmelerin zamanla bir karşıtlığa dönüşmesinin ardından, Luther Papalığın inisiyatifinde bulunan Endüljans kurumuna yönelik eleştiriler üzerinden kendi duruşunu teolojik olarak temellendirme yoluna giderek dinsel Reform hareketini somutlaştırmıştır. Laurent Reform ve Luther konusunda dikkat çekici pek çok değerlendirmeyle yazısına devam eder. Bunun dışında Marcel Laurent Fransız Devrimi, Dadaizm akımı, Hegel ve Schopenhauer arasındaki tartışmalar üzerine sıra dışı çalışmalar yapmıştır. Özellikle felsefi metinler konusunda sunduğu farklı okuma denemeleri oldukça ufuk açıcıdır.

KURGU MU, GERÇEK Mİ?

Peki, ilk bakışta edebiyattan başka her şeye benzeyen böyle bir edebiyat türünün varlık amacı nedir? Her edebiyat akımını yaratan bir takım motiflerin olduğu düşüldüğünde, böyle bir soru sorabiliriz kuşkusuz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, herhangi bir metin üzerine kurgusal eleştiriler yazarak özgün bir yaratım üzerinden o metne dair yeni anlam alanları oluşturmak Oulciponun çıkış noktalarından biridir. Bunun yanında Oulciponun başka bir temel amacı daha vardır: İnsanlardaki kesinlik duygusunu kırılmaya uğratmak. İyi bilinen ya da yerleşik kabullere dayanan bir konuyu sıra dışı bir bakış açısıyla ele alarak, insanların o konuya dair bilgilerini sorgulamak veya göreceli hale getirmek. Sözgelimi tarihsel konular, tarihi yapanlar ve yazanlar şeklinde iki farklı bakış açısıyla ele alındığında, neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğu meselesi sorunlu hale gelir her zaman. Geçmişte yaşanmış bir olaya kendi konumlarından hareketle bakan taraflar kendi tarihsel doğrularını kabul ederler. İşte burada Oulcipoyu, her iki bakış açısını göreceli hale getiren üçüncü bir taraf olarak kabul edebiliriz. Maksat kafa karışıklığı yaratmak değil, hâlihazırdaki kafa yapılarını sorgulamaya açmaktır.
Aynı şey edebiyat, sanat ve felsefe konuları için de geçerlidir. Herhangi bir eserin birçok anlam içerebileceği ve sınırsız sayıda farklı alımlamalara açık olduğu düşünüldüğünde, Oulcipo bu sınırları daha da genişleten bir girişim haline gelir. Daha da önemlisi, sanat ve özellikle edebiyat söz konusu olduğunda, Oulcipo, nihai anlamın eserin kendisinde değil onu alımlayan okur veya eleştirmenin zihninde oluştuğu yönünde güçlü bir vurgudur. Bu açıdan bakıldığında, Oulcipocu bir yazarın metinlerinde göze çarpan radikallik görüntüsü daha iyi anlaşılır. Nihayetinde bir okur veya eleştirmen olarak kendi alımlamasını sunmuştur. Bütün bunları yaparken özgün bir yaratım ve yeni anlamlar oluşturması ise en önemli noktadır kuşkusuz.
Buraya kadar söylediklerimiz, Oulcipo çalışmalarından ve Oulcipocu yazarların edebi eğilimlerinden hareketle Oulcipo hakkında edindiğimiz izlenimin bir sonucudur. Ancak, Jean Dufour ve Marcel Laurent gibi Oulcipocu yazarlar yazdıkları metinleri ciddi birer eleştiri çalışması olarak görüyorlar; dolayısıyla birer edebiyatçı görüntüsü sunmaktan uzaktırlar. Onların gözünde Oulcipo, ayrıntılarda gizli gerçekleri ve bilinmeyenleri ortaya çıkaran, yanlış bilinen doğruları ve doğru bilinen yanlışları yakalamaya çalışan bir eleştiri türüdür. Buna Oulcipo adını vermelerinin nedeniyse, çalışmalarına “edebiyat” görüntüsü vererek gerçek-kurgu ayrımını belirsizleştirmek ve yanıtı “bilge” okurlara bırakmaktır. Oulcipocuların bu tavrı benimsemelerinin önemli bir nedeni var; şöyle ki, ele aldıkları konular üzerine yaptıkları eleştirilerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığını anlayabilmek için, o konuların uzmanı olan kişiler kadar donanımlı olmak gerekir. Yazdıkları metinlere bakıldığında, uzun araştırmalar ve derin analizlerin ürünü olduğu yönünde bir izlenim edinmek hiç de zor değil. Kısacası Oulcipocular yaptıkları işi fazlasıyla ciddiye alıyorlar. Ne var ki, söz konusu yazarların vaktiyle Oulipoyla kurdukları bağlantılar ve çalışmalarındaki bazı soru işaretleri Oulciponun kurgusal ve dolayısıyla edebi yönüne dair önemli bir işarettir. Ve bizim burada yaptığımız eleştiriler de bu kanıya dayanmaktadır. Elbette ki asıl kararı “bilge” okuyucular verecektir.

YAZARLARIN GÖZÜYLE “OULCIPO”

Jean Dufour, Stendhal’in Kırmızı ve Siyah adlı eseri üzerine kaleme aldığı bir yazının giriş bölümünde, Oulcipo çalışmaları hakkında şu değerlendirmelerde bulunur: “Bu güne kadar yaptığımız çalışmaların amacı, yazarlar ve eserlerle ilgili bilinmeyen veya gözden kaçan kimi noktaları ortaya koyarak genel anlamda edebiyat eleştirisine katkıda bulunmaktır. Bunun yanında, edebi metinlerin içerdiği anlamlar bağlamında yeni açımlamalar sunmak eleştiri anlayışımızın doğal bir sonucudur. Bir eser üzerine değerlendirmeler yaparken, metin merkezli yorumların ötesinde, okur ve eleştirmen merkezli yorum alanlarını öne çıkarmanın önemine inanıyoruz. […] Edebiyat söz konusu olduğunda, eleştiri kuramının yeniden sorgulanması gerektiğini düşünüyoruz.” Aynı zamanda bir Oulipocu olan Dominique Didier Oulcipo konusunda daha keskin ifadeler kullanıyor: “Oulcipo bir edebiyat akımı değildir. Bize edebiyatçı gözüyle bakanlar, yaptığımız çalışmaları birer kurgu ve hayal ürünü gibi görenler, kendi bilgisizlikleriyle yüzleşme cesareti gösteremeyen kişilerdir. Oulipoyla olan ilişkimizden hareketle Oulcipoyu onun bir devamı gibi görmek tek kelimeyle basitliktir. Bu ilişkinin yalnızca bir görüntüden ibaret olduğunu ve “Oulcipo” adının eleştiri anlayışımız açısından kendine özgü bir anlam taşıdığını belirtmemize rağmen, bu basit tavrı sürdürmek entelektüel bir düşkünlüktür.” Didier, Oulipo ile olan ilişkisini ise “entelektüel bir etkileşim” olarak değerlendiriyor.
OUXPO’DAN OULCIPO’YA
OuXpo terimi, başta sanat ve edebiyat alanları olmak üzere, Oulipo gibi Potansiyel akımları ifade eder: Ouvroir de X Potentiel, yani Potansiyel X İşliği. Buradaki X ifadesi kendi alanında potansiyel olanı işleyen her bir akıma işaret eder. OuXpo akımlarından bazıları şunlardır:

OuLiPoPo: Ouvroir de la Littérature Policière Potentielle
(Potansiyel Polisiye Edebiyat İşliği).
OuTraPo: Ouvroir de Tragicomédie Potentielle (Potansiyel Traji-komedya İşliği).
OuPhoPo: Ouvroir de Photographie Potentielle (Potansiyel Fotoğraf İşliği).
OuCiPo: Ouvroir de Cinématographie Potentielle (Potansiyel Sinematografi İşliği).
OuPeinPo: Ouvroir de Peinture Potentielle (Potansiyel Resim İşliği).
OuArchPo: Ouvroir de Architecture Potentielle (Potansiyel Mimari İşliği).
OuPolPo: Ouvroir de Politique Potentielle (Potansiyel Politika İşliği).

Oulcipo’yu da bu sıralamaya eklemek mümkündür.

OuLCiPo: Ouvroir de Littérature Critique Potentielle (Potansiyel Eleştirel Edebiyat İşliği).
(Notos Edebiyat dergisinin 24. sayısında yayımlanmıştır)

12 Nisan 2011 Salı

BAY HOW NE YAPMALI?


ÖYKÜ KİTABI KİTAPÇILARDA...


Kitapta Yer Alan Öyküler Z, Ben Faust, İneseane, Hakomaru, Yazarların Gücü Adına, Bay How, Karanlığa Methiye, Kalbur Zaman, Bir Çokluk Olarak Ölümün Portresi, Bir Dağ Masalı, İnga, Olası Bir Hikaye, Erkenden Bulutlar, Dönüşüm, En Şinua Ki İnyor Tu, Bengi Düşüş, MasalİKİ ...


Kitaba ulaşmak için: