Sait Faik Hikaye Armağanı ve Yunus Nadi Öykü Ödülü kısa süre önce sahiplerini buldu. Birincisi Behçet Çelik'e, ikincisi ise Yavuz Ekinci'ye verildi. Edebiyat ödüllerinin yeni kuşaktan yazarlara verilmiş olması sevindirici. Fakat genel olarak bakıldığında, acaba edebiyatımız ne kadar "ödüllük" bir edebiyat diye sormadan edemiyorum. Kuşkusuz edebiyatımızda gerçekten çok güçlü kalemler olmuştur bugüne dek; özellikle insan hikayeleri anlatısı açısından gerçekten önemli bir yerde duruyor edebiyatımız. Fakat bu iyi oluş çoğunlukla kendi içinde başlayıp biten biten bir işleyişe denk düşüyor. Dolayısıyla bunun ötesine geçildiğinde, genel olarak yazınımıza bakıldığında, dünyadaki düşünsel mirasa katkıda bulunabilecek, yeni akımlar yaratabilecek ve evrensel yazını etkileyebilecek bir düşünsel üretimin olmadığını görüyoruz bugüne dek. Yıllardan beridir aklımı kurcalayan bir konu bu. Tam olarak cevabını bulabilmiş değilim. Ama bazen, acaba geri kalmışlığın, hep geriden takip etmenin bir tezahürü mü diye sormaktan kendimi alamıyorum. Düşünsel anlamda (edebiyat, sanat, vs.) hep kendi kendine yeten, kendi yağında kavrulup giden ama gerçek anlamda dünyaya dair söyleyecek sözü olmayan bir ülkede yaşıyormuşuz gibi bir izlenim edinmişimdir hep. Sanat, edebiyat ya da felsefe denildiğinde mutlaka dışarıya bakmak zorunda kalmak çok rahatsız edici bir durum; çünkü bu durumda içerinin yetersizliğini görmüş oluyoruz. Elbette ki dışarıyı besleyen kaynaklar bellidir ve yeterli bir açıklamaya sahiptir; fakat bu bir bahane olamaz, çünkü akıl evrenseldir ve evrensel aklın ortaya koyduğu verilere ulaşma biçimleri sonsuzdur artık. Bunları düşünürken, edebiyat adına, bu kendine yeterliği sürdüren, yeniden üretip ileriye taşıyan ve sürekli kendi üzerine dönen bir anlayışın ortaya koyduğu eserleri görmek beni fazlasıyla rahatsız ediyor. Güzel insan hikayeleri anlatan, sokağı dile getiren, çeşitli yaşanmışlıkları irdeleyen, psikolojik çözümlemelerle insan ruhunun haritasını çıkarmaya çalışan, duygusal olanı işleyip insanları ağlatan, eğlendiren ya da heyecanlandıran metinler sorunu derinleştiriyor ve yukardaki izlenimin giderek güçlenmesine neden oluyor. Çünkü bunlar evrensel bir olgu yaratmak için yeterli değil. Sonuç olarak edebiyat ödülleri, sürekli kendi üzerine dönen bir sürece eklemlenmeyi başaran ve bunu devam ettiren çalışmaların otorite tarafından tasdik edilmesinden öteye geçemiyor pek. Sorun otoritede mi yoksa onun muhataplarında mı? Sanırım her ikisinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder