8 Ekim 2013 Salı

DÜALİZM, MONİZM VE ÇOKLULUKLAR




Metin bant çözümlemelerinden oluşuyor. Kesik, yarım ya da anlamsız girünen ifadeler bundan kaynaklanmaktadır.  Çeviren: Özcan Doğan.

Arzu-haz-zevk


Foucault, aynı anda olmasa bile, birçok alanı ilgilendiren önermeler üzerine çok derin şeyler söylüyor “Arkeoloji”de. Oldukça kapalı olan iki örnek alıyorum: Belirli bir zaman, yeni bir türde önermelerin ortaya çıktığı bir Yunan kenti; ve yeni bir türdeki bu önermeler belirlenebilir geçici ilişkiler içerisinde ortaya çıkıyorlar, birçok alanda. Aşkla, evlilikle ya da savaşla ilgili önermeler olabilir bunlar ve bu önermelerin arasında bir tür yakınlık, bir tür ortaklık olduğu hissediliyor. Görüyoruz ki düşünürler, belli bir yakınlık görüntüsüne sahip olan önermelerin değişik alanlarda nasıl ortaya çıktığı konusunda bir açıklama getirmeye çalışıyorlar. Örneğin Yunanistan’da, “hoplitik” denilen reform döneminde, savaş ve strateji konusunda ve aynı zamanda evlilik ve politika konusunda ortaya çıkan yeni önermeler var. Bütün bunlar alakasız değildir diyoruz kendi kendimize. Bir benzerlik sisteminin ya da bir türdeşlik sisteminin olduğunu ve belki de bütün bu önermelerin ortak bir yapıya gönderme yaptığını söyleyecek olan insanlar çıkacaktır hemen. Yapısalcılar diyeceğiz bunlara ... Bu önerme üretimlerinin diğerlerine göre belirleyici olan belli bir alana bağlı olduklarını söyleyecektir başkaları da ve bunlara da, örneğin, Marksist diyeceğiz.

Başka bir şey aramak yerinde olur belki de.

Birçok şey öğrenebileceğimiz bir kitap var, “Yaşam ...

Bana öyle geliyor ki Leroi-Gourhan’da işe yarayabilecek bazı şeyler var; bunun nasıl işlediğini görmek gerekir. Bu mekanik nokta bir tür yersizyurtsuzlaştırma hızı gösterecektir. Nitelikli mekanizmalar halinde, savaş mekanizmaları, aşk mekanizmaları veya evlilik mekanizmaları halinde yeniden yerliyurtlulaştırmaların gerçekleştiği bir göstergeler sistemi vardır.

Rejik: Ağ halinde bir araya gelenler senin dizilerin mi?

Gilles Deleuze: Ah hayır, bu başka bir şey, sizin de gördüğünüz gibi, bizim temel hipotezimiz bu değil, şöyle ki: Bu problemde önermeler nereden geliyor, üretimi neye bağlamak lazım? Gizli cevap, yanıtlamaktan ibarettir: Bireysel önerme yoktur ve psy... birçok tuzağı arasında ...

Cogito yöntemi şöyleydi hatırlarsanız: “Düşünüyorum o halde varım” diyebilirim, “yürüyorum o halde varım” diyemem. Descartes, çok nadir olan gülünç metinlerindeki itirazlara verdiği cevaplarda açıklıyor düşüncesini bunun üzerine; bu itirazlarda kendisine şöyle karşı çıkılıyor: “Neden ‘yürüyorum o halde varım’ demiyorsunuz?” Descartes da "yapamam" diyor. Ve bu da, “yürüyorum” önermenin öznesidir, oysa ki “düşünüyorum” anlatımın öznesidir demeye varıyor yine. O halde, yürümüyorumdur belki ama emin olduğum bir şey var, o da yürüdüğümü düşünmemdir. Bir diğer ifadeyle: Özne burada da önerme tarafından bir anlatım öznesi halinde ve bir önerme öznesi halinde bölünmeksizin bir önerme yaratamaz. Öznenin bütün bir metafiziğini psikanalize sokuyor bu ...  

Soru: Ama Descartes’ta başkalık, başkasılık yok.

Gilles Deleuze: Ne gerekiyor size? Düalizm! Düşünce düzeyinde ve düşünülen nesne düzeyinde bir düalizm vardır. Ruh ve beden düzeyinde bir düalizm vardır, istediğiniz kadar düalizm var. Ve eğer bütün Dekartçı düalizmlerin kaynağının ne olduğu sorulursa,  öznedeki bu iç bölünmededir kaynağı, önermenin sonuca varmaya izin vermeyen özneleri arasında ve de şüpheden uzak olan bir anlatım öznesi: “düşünüyorum”.
Dekartçı düalizmlerin bütün bir serisinde, ruh-beden, düşünce-uzam, önerme-anlatım serilerinde, dikkate alınacak tek şey ve tek sorun, bunun son görünüm olmadığıdır; önerme özneleri ve anlatım özneleri düalitesi, bir kez daha ...

Yeniden alıyorum, Decartes bir metninde şöyle diyor: Elbette ki olabilir, oldukça mümkün; bir likorn[1] görüyorum ya da bir likornu düşünüyorum; likornun olmaması oldukça mümkün, önermenin, “bir likorn görüyorum” tümcesinin yanlış olması oldukça muhtemel, fakat buna karşılık, bir likorn gördüğümü düşündüğüm doğrudur, bu noktada bir tür anlatım öznesi ortaya çıkıyor ve buradan da muhtemel bütün önerme özneleri. Buradan size şunu söyleyecektir: “Yürüyorum o halde varım” diyemem, çünkü bir önerme öznesinin bir tür anlatıma ya da ...
Oysa Descartes’taki bütün düalizmler, tutku ve eylem dahi, önermeleri bir anlatım öznesine bağlamaya dayanan cogito işlemine sıkı sıkıya bağlıdırlar, ki bu hemen ardından özneyi ikiye bölecektir: Önerme öznesi, anlatım öznesi; ve bu da örneğin Dekartçı düzeyde finalde ruhun ve bedenin birliğine gönderme yapan önerme öznesi biçiminde ve düşünen töze gönderme yapan anlatım öznesi biçiminde olacaktır. Belli bir biçimde psikanalizin Dekartçılığın son mirasçısı olduğunu söylediğimde, bunun nedeni, cogito’ya bakıldığında bile, bunun ne derecede Oedipusçu bir araç olduğunun, yüceltilmiş bir Oedipusçu araç olduğunun çok merak uyandırıcı olmasıdır.
Bir tek düşünce biçimi vardır sadece, aynı şeydir bu: Monist ya da plüralist biçimde düşünebiliriz sadece. Karşıt olan tek şey, her ikisidir. Monizm ya da plüralizm aynı şeydir, çünkü bana öyle geliyor ki belli bir biçimde her karşıtlık, hatta tek ile çoklu arasındaki bütün karşıtlık olasılıkları ... Şöyle ki, düalizmin kaynağı .. doğrulanabilir olan bir şey arasındaki karşıtlıktır kesinlikle ...

Tek ile çoklu arasındaki karşıtlığı ortadan kaldırmaya gelince, son olarak bunu gördük, tek olan ile çoklu olanın ad’a yer vermek için sıfat olmaktan çıktıkları andan itibaren başlar bu ortadan kalkma: Çokluklar vardır sadece. Yani çokluklar adı tek olanın, çoklu olanın ve onların ... yerini aldığında ... ve o zaman, tek olan ile çoklu olan bütün anlamını yitirir tamamen, anlatım öznesi ve önerme öznesi ile aynı anda. Çokluklar vardır, bu da bir çokluluklar teorisi ve pratiği içerir açık bir biçimde. Burada, ... alanını terkettiğimiz yerde ...

Arzunun ilk lânetlenişi, bir Hıristiyan laneti gibi ağır gelen, isteğe yüklenen ve Yunanlar’a kadar uzanan ilk lânet şudur: Arzu yoktur. İkinci lânet ise: Arzu haz ile tatmin edilecektir ya da zevk ile açıklanabilir bir ilişki içinde olacaktır. Elbette ki, bunun aynı şey olmadığı söylenecektir. Tuhaf bir ARZU-HAZ-ZEVK devresi var yine de. Ve bütün bunlar, bir kez daha, arzuyu lânetlemenin ve ortadan kaldırmanın, tasfiye etmenin bir biçimidir.  

Haz düşüncesi eski, kokuşmuş bir düşüncedir tamamiyle –Freud’un metinlerine bakmak yeterli, arzu-haz düzeyinde, arzunun her şeyden önce istenmeyen bir gerilim olduğunu söylemeye varıyor bu yine. Bir ya da iki metinde Freud şöyle diyor ...

Eğer çemberin üçüncü parçasını da eklersek: Arzu-eksiklik; aşkınlığa doğru yönelmiş olan arzuyla ilgilidir bütün bunlar hep. Aslında, eğer arzuda bir şeyler eksikse de, arzu kendisinde eksik olan şey tarafından hedeflenen yönelmişlik gibidir. Belli bir aşkınlığa göre tanımlanır arzu; nasıl kendi ünitesi olmayan ve kendisinin deşarj olmasını sağlayan boşalma ya da haz olan bir üniteye göre ölçülüyorsa, öyle [tanımlanır]. Ve şimdilik elimizde sadece iki parçası olan bu çemberi kapatmak için –kesinlikle, zevk ve haz arasında bir ayrım yaratmaya dayanan tema çok faydalıdır. Her şeyi çalıştıracak olan budur. Lacan için çok önemli olan bir farkı düşünüyorum özellikle; ama ben bu fakı tanımıyorum, zevk ve ... arasındaki ayrım ...

İnanılmaz bir şey. Haz verme kapasitesi olan önerme öznesinin ve belli bir zevke değer olan anlatım öznesinin düalitesini buluyoruz yeniden. Yalnız, anlatımın öznesi finalde asıl gösteren [signifiant] olduğu için önermenin öznesi hiçbir zaman anlatım öznesinin seviyesine kadar yükselmediğinden, zevkin imkansız olması doğaldır. Bu demektir ki zevk, Barthes’ın açıklamakta olduğu gibi, ölümle temel bir ilişki halindedir, öyle ki çemberimizi kapatabiliriz artık: Arzu-eksiklik, arzu-haz ya da orgazm, arzu-zevk.

Neyse ki daha açık olan bir metinde, daha sonra Barthes şunu demeye kadar varıyor: …
Eski Çin’deki cinsel yaşantı hakkındaki şu kitabı düşünüyorum da, tuhaf bir hikaye anlatıyor bize, sonuçta hepimiz birer Çinliyiz: Taoizmde, bu …

Farklı olan şey, arzunun tamamiyle farklı bir şekilde yaşanma biçimidir: Hiçbir aşkınlığa bağlanmıyor, hiçbir eksikliğe bağlanmıyor, hiçbir hazla ölçülmüyor ve hiçbir zevk bunu aşamıyor, imkansızlık miti gibi. Arzu saf bir süreç olarak ortaya konulmuştur. Somut olarak, bu hiç de orgazm değil demektir bu; onların sorunu batılıların sorunu gibi değil, batının sorunu şu: Cinselliği cinsel organlılıktan nasıl ayırmalı; onların sorunu ise: … nasıl ayırmalı ...   

Arzunun bütün bir tarihi –bir kez daha, Reich aynı şekilde düşüyor… bu ...

İşte bu anlamda ben diyorum ki düşünmek ister istemez monist olmaktır, düşüncenin ve sürecin özdeşliği anlayışında bile. Aynı şekilde sürecin ve arzunun özdeşliği anlayışında da: Kendi içkinlik alanını meydana getiren şey olarak arzu, yani onu dolduran çoklukları meydana getiren şey olarak. Ama bütün bunlar çok anlaşılmaz kalıyor belki de, monist bir alan çoklukların bulunduğu bir alandır ister istemez.

Kyril Rejik: Evet, ama bunu çok tehlikeli buluyorum ben, çünkü monizm tamamen başka bir şey gibi düşünülüyor ... düalizmden doğan bir diyalektiğin sonucu gibi ... örneğin Hegel.

Gilles Deleuze: Ama bu sahte bir monizm.

Sadece çokluklar adını korumak için tek ve çoklu sıfatlarının kullanımından kaçınmaya dayanan şu sihirli işlem. Bu ...

Ve elbette ki, eğer sıfat olarak tek’in ve çoklu’nun kullanımının yerine çokluklar adını koyarsak şu şekilde: Tek olan hiçbir şey yoktur, çoklu olan hiçbir şey yoktur, her şey çokluklardır. Bu anda, monizm ile plüralizmin tam bir özdeşliğini görüyoruz,   bu ...

Kyril: Az önce düalizmden Oedipusun bir sonucu gibi bahsettin. Diğer taraftan Oedipusu kitlesel şeyler, sürü şeyleri ya da paranoya veya şizofreni şeyleri arasında bir ara mekanizma gibi düşündüğünden, bu düalizmden bir şey üretiyorsun demek ki, süreçlerin işleyişi düzeyinde sana özgü olan bir düalizmden çıkarak. İki ya da üç yıldan beridir bizlere anlattığın şey bu.

Gilles Deleuze: İki üç yıldır bitti bu, bitti. Bugün buraya hiçbir düalizmi sokmuyorum ben. Geri kalan her şeyi unutuyoruz.

Bu ikinci nokta, en aldatıcı, en ikiyüzlü boyun eğmedir bu, peki ama neden? Çünkü şöyle ki, öznenin bölünmesi/farklılaşması hikayesi şundan ibarettir her zaman: Emreden sensin, ... sahibi olmadığınız gibi öznesi de olmadığınız bir düzene boyun eğdiğiniz ölçüde emri kabul edersiniz. Demokrasinin şu meşhur düzenidir bu. Özne olarak yasa koyucusunuzdur siz; bu doktrini, bu doktrinin formalizmini en ileri götüren kişinin cogito açısından Descartes’ın mirasçısı olması tesadufi değildir, yani: Kant’tır bu ve boyun eğme ...

Kyril: Ve şu küçük farkla ki seksoloji kitapları tamamiyle fallokrattırlar ve Çin politikası tamamiyle emperyal bir politikadır.

Gilles Deleuze: Tabii, ama bu bir detay, çünkü batı ile doğu arasındaki farkı yaratan şey bu değildir. Batı için de aynı şeyi söyleyeceksin; eğer farkı ararsak, burada değildir bu kuşkusuz; fallokrat ve emperyal olsun, tamam, ama bu ...

Önermeler teorisi ile arzu kavramı arasındaki bu ilişki açık bir ilişki midir?

ARADA KESİNTİ

Lacan’da haz ile zevk arasındaki farkı kimse söyleyemez.

Dışardan müdahale: Arzu zevk ile açıklanabilir bir ilişki halindedir.

Gilles Deleuze: Zevkin haz olmadığını söylemenin nasıl aynı şeye bağlı olduğunu çok iyi görüyoruz; bir tür sistemin parçasıdır bu; basitleştirmek için yuvarlak bir arzu kavramı -temelde her zaman farkın postülatının bulunduğu arzu- olarak sunacağım bir sistem –batı felsefesinin daima şundan ibaret olduğu da doğrudur: Eğer arzu var ise, bu ...

- arzuladığın her seferde kaçıracaksın

- sadece deşarjlar bekleyeceksin

- imkansız zevkin peşinden gideceksin

O halde arzu tamamiyle tuzaklarla doludur, bir çember içine alınmıştır. Peki o zaman önermeler problemi hangi noktada aynı şey olarak kalıyor? Kart[ezyen] cogito düzeyinde aynı şeydir bu...

Arzu-eksiklik öznenin, kupürün, çizginin ayrılması düzeyinde bulunuyor. Arzu-haz sistemi önermenin öznesi düzeyinde bulunuyor. Ve arzu-zevk sistemi ise anlatım öznesinin başarısı düzeyinde bulunuyor; yine çemberin mistikleştirilmesiyle, aldatıcı hale getirilmesiyle birlikte: İtaat ettikçe emredeceksin,  gerçek anlatım öznesi olmaya yaklaştıkça, seni önermenin öznesi olarak anlatım öznesinden ayıran çizgiye uygun hale geleceksin, arzuya kastrasyonla ulaşıyorsun yani.

Arzuya kastrasyonla ulaşıyorsun demek; ya da önerme üretimine öznenin farklılaşmasıyla, ayrılmasıyla ulaşıyorsun demek, aynı şey.

Rejik: Descartes’ın Tanrısı ve Lacan’ın göstereni ile birlikte bunu daha ileriye götürmek gibi bir isteğin yok mu?
Gilles Deleuze: Pek o kadar istemiyorum, ama isterim tabii ki, of! of! of!

Sorun şu hale geliyor, tek önerme arzudur dediğimizi farzedersek. Her arzu bir önermedir, bütün önermeler arzudurlar. Eğer bu gerçekten böyle ise, açıklanması gereken şey görünümün sistemidir. O halde Nietzsche tamamen haklıdır doğal olarak; Hıristiyan platoncu bir sistemdir bu gerçekten de; ve eğer bu sonunda psikanalize varıyorsa, tesadüfi değildir bu, çünkü psikanaliz bize: “Gel, uzan şöyle, kendi adına konuşma fırsatına sahip olacaksın sonunda,” diyen şeydir ve aynı zamanda bir önerme üretiminin muhtemel bütün koşullarını önceden geri çeken şeydir, kesinlikle .... bağladığı için ...

Richard III: Bana öyle geliyor ki Lacan’da metonimi[2] formu altında yeniden ele alınan arzu-deşarj, arzudan uzak değildir –fakat bu bir önsezi sadece- ve nihayetinde, yer değiştiren ve asla ulaşamadığımız arzunun bütün bir hikayesi, zihnin fenomenolojisinin izlediği yoldur özetle. Uzak bir ihtimal olarak, mutlak bilgi olacak olan şu zevkle birlikte tam olarak.

Gilles Deleuze: Nasıl istersen, ama Hegel’i ayrı bir yere koymanın hiçbir mantığı yok, çünkü arzunun eksik olarak tanımlandığı çok sayıdaki durumdan biridir bu; ama efendi ve köle ile ilgili sayfalardan önceki sayfalarda, her şey ...

Richard III: İlginç olan şu ki, eğer arzuyu yeniden Başkası’nın alanına ve gösterenin kaynağına bağlarsan, errinerungu izlemiş olursun gerçekten de... 

Gilles Deleuze: Evet, tabii ki, Lacan’ın Hegel’den vazgeçmesi tesadüf değildir; hegelci metinlerini yırtıp atmıştır.

Sorun şu ki, bu görünümün oluşumunu açıklamak gerekecektir; önermelerin hangi koşullarda, önerme üreticisi olarak o andan itibaren zorunlu bir biçimde önermenin öznesi ve anlatımın öznesi halinde ayrılacak olan bir özne tarafından üretilmiş gibi göründüklerini açıklamak gerekecektir. Ve özellikle de, kırma [rabattement](?) olarak neye olanak verir bu? Zaten yaptığımız şeyler bunlar; muhtemel iki kırma şekliniz var: ya anlatımın öznesi –ayırma her şekilde ... yarar ...

Her türlü açıklamanın formülü daha da kapalı hale getirmesinden kokuyorum. Paranoyak olan, ağ için ya da işaretin işarete gönderge yaptığı gibi bir ağlar sistemi için işaret görevi görebilen her türlü şey içerisinde ortaya çıkandır. İşaret artık ne bir alana, ne bir cisme, ne de bir şeye gönderge yapıyor; bir ağlar sistemi içerisinde işarete gönderge yapıyor ve o andan itibaren ve de aynı anda, bir gösterenin altına gömülüyor; ve başka bir gösteren için ... özneyi ... temsil eden bu gösterendir ...  

Bu görünüm üretimini açıklamak gerekecektir. Görünüm şundan ibarettir, bir kez daha: Önermeler bu şekilde ayrılmış/farklılaşmış olan bir özne tarafından üretilirler. Bu şey nasıl meydana geldi? Ve bu nasıl BEN diyebilmeli sorunu mudur? Nasıl BEN deme cesaretini göstermeli? “Ben” der demez, kendimi aynı anda hem önermenin öznesi hem de anlatımın öznesi olarak konumlandırıyorum. Ve bu ayrım varolduğu her seferinde, berbat şeyler oluyor; örneğin şunu demek istiyorum: “Adam olarak ben;” bütün sosyal fonksiyonlar bunun üzerine inşa edilirler, bütün baskı fonksiyonları bu ayrım üzerine inşa edilirler: Adam olarak ben, sizi anlıyorum, fakat baba olarak, bir şeyler yapmalıyım! 

Geçen hafta şunu söylüyorduk: Bireysel önerme yoktur, hiçbir önerme bir birey tarafından üretilemez. Hipotezimiz şöyleydi: Önermeleri üreten şey mekanizmal düzenlemelerdir ya da kollektif anlatım etkenleri; bu da aynı şeye denk düşüyor, kollektiflerin topluluklar anlamına gelmediğini, fakat ... anlamına geldiğini görmek koşuluyla ...

Bunun nasıl olduğunu bulmak gerekiyor. Sorunu pratik olarak ortaya koymak gerekiyor! Bir karşıtlıklar serisi ortaya koymak gerekiyor, bir tablo yapmak gerekiyor: Nasıl ...

Çokluk düzenlemelerinin karşısına, bir başka dizide, anlatım öznesi teması çıkıyor; düalizmlerin kaynağı olarak ayrılmış öznenin teması. Anti-oedipusçu aygıtın karşısına oedipusçu aygıt çıkıyor; ya da insanlık dışı olmanın, hayvanlaşmanın karşısına insanlaşma çıkıyor diğer dizide. Monizm-plüralizmin karşısına önermenin gerçek dışı kavramından doğan düaliteler çıkıyor. Arzu ya da düşüce-sürecin karşısına arzu-eksiklik-haz-zevk kavramı çıkıyor; tıpkı son olarak gördüğümüz işaretin iki farklı statüsünün birbirine karşı gelişi gibi; yani kendisini gösterene bağlayan bir ağ içerisinde toplanan işaret ve bunun tersine kendi hesabına çalışmaya başlayan, gösterenin ipoteğinden kendisini kurtaran ve bir edatla ya da bir edatlar sistemiyle bileşime geçen işaret.

Neden başka değil de daha çok bu tarz yeğinlikler var? Kertenkeleye dönüşecek daha sonra; sonra gelişecek, karga olacak. Karga gibi yapmak, yüzünden başlayarak karganın ayaklarını, kanatlarını canlandırmaktan ibarettir gerçekten de, kargalarla dolmaktır. Köpek gibi yapmak değildir bu, köpeklerle dolmaktır. Yani bu yeğinliklerden geçmek. Köpek gibi yapmak için, hav hav hav demek yetmez, başka deneylemelerden geçmek gerekir. Totemizm sorununda her şeyi değiştiriyor bu.

Yapısalcılar totemizmden bahsettiklerinde, kısır ve yavan oluyorlar yine de; totemizmin kocakarı ilacı hikayeleriyle bazı ilişkileri olmuştur daima; hepsi bu değil ama, zira deneylemenin devam ettiği ikinci kitapta ...

Bu, suyu görmekten ibarettir her şeyden önce; ve Carlos da, bütün bir evreler serisi boyunca, değişen, katılaşan, hareketsizleşen ve özellikle de ayrışan suyu görür. Sonunda su moleküllerine ayrılır ve Carlos, yapı taşları olan kabarcıklarından başlayarak suyu kavramaya başlar; fakat suyu, yapısal moleküler kabarcıklarından başlayarak ancak ... deneyleme ile üretilen şeyle bağıntılı olarak görebilir ve kavrayabilir.  

(bandın sonu)




[1] Tekboynuz. (Çev.)  
[2] Düzdeğişmece, mecaz-ı mürsel. 

Hiç yorum yok: