Metin bant çözümlemelerinden oluşuyor. Kesik, yarım ya da anlamsız girünen ifadeler bundan kaynaklanmaktadır. Çeviren: Özcan Doğan.
Arzu-haz-zevk
Foucault, aynı anda olmasa
bile, birçok alanı ilgilendiren önermeler üzerine çok derin şeyler söylüyor “Arkeoloji”de.
Oldukça kapalı olan iki örnek alıyorum: Belirli bir zaman, yeni bir türde
önermelerin ortaya çıktığı bir Yunan kenti; ve yeni bir türdeki bu önermeler
belirlenebilir geçici ilişkiler içerisinde ortaya çıkıyorlar, birçok alanda.
Aşkla, evlilikle ya da savaşla ilgili önermeler olabilir bunlar ve bu
önermelerin arasında bir tür yakınlık, bir tür ortaklık olduğu hissediliyor.
Görüyoruz ki düşünürler, belli bir yakınlık görüntüsüne sahip olan önermelerin
değişik alanlarda nasıl ortaya çıktığı konusunda bir açıklama getirmeye
çalışıyorlar. Örneğin Yunanistan’da, “hoplitik” denilen reform döneminde, savaş
ve strateji konusunda ve aynı zamanda evlilik ve politika konusunda ortaya
çıkan yeni önermeler var. Bütün bunlar alakasız değildir diyoruz kendi
kendimize. Bir benzerlik sisteminin ya da bir türdeşlik sisteminin olduğunu ve
belki de bütün bu önermelerin ortak bir yapıya gönderme yaptığını söyleyecek
olan insanlar çıkacaktır hemen. Yapısalcılar diyeceğiz bunlara ... Bu önerme
üretimlerinin diğerlerine göre belirleyici olan belli bir alana bağlı
olduklarını söyleyecektir başkaları da ve bunlara da, örneğin, Marksist
diyeceğiz.
Başka bir şey aramak yerinde
olur belki de.
Birçok şey öğrenebileceğimiz
bir kitap var, “Yaşam ...
Bana öyle geliyor ki
Leroi-Gourhan’da işe yarayabilecek bazı şeyler var; bunun nasıl işlediğini
görmek gerekir. Bu mekanik nokta bir tür yersizyurtsuzlaştırma hızı
gösterecektir. Nitelikli mekanizmalar halinde, savaş mekanizmaları, aşk
mekanizmaları veya evlilik mekanizmaları halinde yeniden
yerliyurtlulaştırmaların gerçekleştiği bir göstergeler sistemi vardır.
Rejik: Ağ halinde bir araya
gelenler senin dizilerin mi?
Gilles Deleuze: Ah hayır, bu
başka bir şey, sizin de gördüğünüz gibi, bizim temel hipotezimiz bu değil,
şöyle ki: Bu problemde önermeler nereden geliyor, üretimi neye bağlamak lazım?
Gizli cevap, yanıtlamaktan ibarettir: Bireysel önerme yoktur ve psy... birçok
tuzağı arasında ...
Cogito yöntemi şöyleydi
hatırlarsanız: “Düşünüyorum o halde varım” diyebilirim, “yürüyorum o halde
varım” diyemem. Descartes, çok nadir olan gülünç metinlerindeki itirazlara
verdiği cevaplarda açıklıyor düşüncesini bunun üzerine; bu itirazlarda
kendisine şöyle karşı çıkılıyor: “Neden ‘yürüyorum o halde varım’ demiyorsunuz?” Descartes da "yapamam" diyor. Ve bu da, “yürüyorum” önermenin öznesidir, oysa ki
“düşünüyorum” anlatımın öznesidir demeye varıyor yine. O halde, yürümüyorumdur
belki ama emin olduğum bir şey var, o da yürüdüğümü düşünmemdir. Bir diğer
ifadeyle: Özne burada da önerme tarafından bir anlatım öznesi halinde ve bir
önerme öznesi halinde bölünmeksizin bir önerme yaratamaz. Öznenin bütün bir
metafiziğini psikanalize sokuyor bu ...
Soru:
Ama Descartes’ta başkalık, başkasılık yok.
Gilles Deleuze: Ne gerekiyor size? Düalizm! Düşünce düzeyinde ve düşünülen nesne
düzeyinde bir düalizm vardır. Ruh ve beden düzeyinde bir düalizm vardır,
istediğiniz kadar düalizm var. Ve eğer bütün Dekartçı düalizmlerin kaynağının
ne olduğu sorulursa, öznedeki bu iç
bölünmededir kaynağı, önermenin sonuca varmaya izin vermeyen özneleri arasında
ve de şüpheden uzak olan bir anlatım öznesi: “düşünüyorum”.
Dekartçı düalizmlerin bütün
bir serisinde, ruh-beden, düşünce-uzam, önerme-anlatım serilerinde, dikkate
alınacak tek şey ve tek sorun, bunun son görünüm olmadığıdır; önerme özneleri
ve anlatım özneleri düalitesi, bir kez daha ...
Yeniden alıyorum, Decartes
bir metninde şöyle diyor: Elbette ki olabilir, oldukça mümkün; bir likorn[1]
görüyorum ya da bir likornu düşünüyorum; likornun olmaması oldukça mümkün,
önermenin, “bir likorn görüyorum” tümcesinin yanlış olması oldukça muhtemel,
fakat buna karşılık, bir likorn gördüğümü düşündüğüm doğrudur, bu noktada bir
tür anlatım öznesi ortaya çıkıyor ve buradan da muhtemel bütün önerme özneleri.
Buradan size şunu söyleyecektir: “Yürüyorum o halde varım” diyemem, çünkü bir
önerme öznesinin bir tür anlatıma ya da ...
Oysa Descartes’taki bütün
düalizmler, tutku ve eylem dahi, önermeleri bir anlatım öznesine bağlamaya
dayanan cogito işlemine sıkı sıkıya bağlıdırlar, ki bu hemen ardından özneyi
ikiye bölecektir: Önerme öznesi, anlatım öznesi; ve bu da örneğin Dekartçı
düzeyde finalde ruhun ve bedenin birliğine gönderme yapan önerme öznesi
biçiminde ve düşünen töze gönderme yapan anlatım öznesi biçiminde olacaktır.
Belli bir biçimde psikanalizin Dekartçılığın son mirasçısı olduğunu
söylediğimde, bunun nedeni, cogito’ya bakıldığında bile, bunun ne derecede
Oedipusçu bir araç olduğunun, yüceltilmiş bir Oedipusçu araç olduğunun çok
merak uyandırıcı olmasıdır.
Bir tek düşünce biçimi
vardır sadece, aynı şeydir bu: Monist ya da plüralist biçimde düşünebiliriz
sadece. Karşıt olan tek şey, her ikisidir. Monizm ya da plüralizm aynı şeydir,
çünkü bana öyle geliyor ki belli bir biçimde her karşıtlık, hatta tek ile çoklu
arasındaki bütün karşıtlık olasılıkları ... Şöyle ki, düalizmin kaynağı ..
doğrulanabilir olan bir şey arasındaki karşıtlıktır kesinlikle ...
Tek ile çoklu arasındaki
karşıtlığı ortadan kaldırmaya gelince, son olarak bunu gördük, tek olan ile
çoklu olanın ad’a yer vermek için sıfat olmaktan çıktıkları andan itibaren
başlar bu ortadan kalkma: Çokluklar vardır sadece. Yani çokluklar adı tek olanın,
çoklu olanın ve onların ... yerini aldığında ... ve o zaman, tek olan ile çoklu
olan bütün anlamını yitirir tamamen, anlatım öznesi ve önerme öznesi ile aynı
anda. Çokluklar vardır, bu da bir çokluluklar teorisi ve pratiği içerir açık
bir biçimde. Burada, ... alanını terkettiğimiz yerde ...
Arzunun ilk lânetlenişi, bir
Hıristiyan laneti gibi ağır gelen, isteğe yüklenen ve Yunanlar’a kadar uzanan
ilk lânet şudur: Arzu yoktur. İkinci lânet ise: Arzu haz ile tatmin edilecektir
ya da zevk ile açıklanabilir bir ilişki içinde olacaktır. Elbette ki, bunun
aynı şey olmadığı söylenecektir. Tuhaf bir ARZU-HAZ-ZEVK devresi var yine de.
Ve bütün bunlar, bir kez daha, arzuyu lânetlemenin ve ortadan kaldırmanın,
tasfiye etmenin bir biçimidir.
Haz düşüncesi eski, kokuşmuş
bir düşüncedir tamamiyle –Freud’un metinlerine bakmak yeterli, arzu-haz
düzeyinde, arzunun her şeyden önce istenmeyen bir gerilim olduğunu söylemeye
varıyor bu yine. Bir ya da iki metinde Freud şöyle diyor ...
Eğer çemberin üçüncü
parçasını da eklersek: Arzu-eksiklik; aşkınlığa doğru yönelmiş olan arzuyla
ilgilidir bütün bunlar hep. Aslında, eğer arzuda bir şeyler eksikse de, arzu
kendisinde eksik olan şey tarafından hedeflenen yönelmişlik gibidir. Belli bir
aşkınlığa göre tanımlanır arzu; nasıl kendi ünitesi olmayan ve kendisinin
deşarj olmasını sağlayan boşalma ya da haz olan bir üniteye göre ölçülüyorsa,
öyle [tanımlanır]. Ve şimdilik elimizde sadece iki parçası olan bu çemberi
kapatmak için –kesinlikle, zevk ve haz arasında bir ayrım yaratmaya dayanan
tema çok faydalıdır. Her şeyi çalıştıracak olan budur. Lacan için çok önemli
olan bir farkı düşünüyorum özellikle; ama ben bu fakı tanımıyorum, zevk ve ...
arasındaki ayrım ...
İnanılmaz bir şey. Haz verme
kapasitesi olan önerme öznesinin ve belli bir zevke değer olan anlatım
öznesinin düalitesini buluyoruz yeniden. Yalnız, anlatımın öznesi finalde asıl
gösteren [signifiant] olduğu için önermenin öznesi hiçbir zaman anlatım
öznesinin seviyesine kadar yükselmediğinden, zevkin imkansız olması doğaldır.
Bu demektir ki zevk, Barthes’ın açıklamakta olduğu gibi, ölümle temel bir
ilişki halindedir, öyle ki çemberimizi kapatabiliriz artık: Arzu-eksiklik,
arzu-haz ya da orgazm, arzu-zevk.
Neyse ki daha açık olan bir
metinde, daha sonra Barthes şunu demeye kadar varıyor: …
Eski Çin’deki cinsel yaşantı
hakkındaki şu kitabı düşünüyorum da, tuhaf bir hikaye anlatıyor bize, sonuçta
hepimiz birer Çinliyiz: Taoizmde, bu …
Farklı olan şey, arzunun
tamamiyle farklı bir şekilde yaşanma biçimidir: Hiçbir aşkınlığa bağlanmıyor,
hiçbir eksikliğe bağlanmıyor, hiçbir hazla ölçülmüyor ve hiçbir zevk bunu
aşamıyor, imkansızlık miti gibi. Arzu saf bir süreç olarak ortaya konulmuştur.
Somut olarak, bu hiç de orgazm değil demektir bu; onların sorunu batılıların
sorunu gibi değil, batının sorunu şu: Cinselliği cinsel organlılıktan nasıl
ayırmalı; onların sorunu ise: … nasıl ayırmalı ...
Arzunun bütün bir tarihi
–bir kez daha, Reich aynı şekilde düşüyor… bu ...
İşte bu anlamda ben diyorum
ki düşünmek ister istemez monist olmaktır, düşüncenin ve sürecin özdeşliği
anlayışında bile. Aynı şekilde sürecin ve arzunun özdeşliği anlayışında da: Kendi
içkinlik alanını meydana getiren şey olarak arzu, yani onu dolduran çoklukları
meydana getiren şey olarak. Ama bütün bunlar çok anlaşılmaz kalıyor belki de,
monist bir alan çoklukların bulunduğu bir alandır ister istemez.
Kyril Rejik: Evet, ama bunu çok tehlikeli buluyorum ben, çünkü monizm tamamen
başka bir şey gibi düşünülüyor ... düalizmden doğan bir diyalektiğin sonucu
gibi ... örneğin Hegel.
Gilles Deleuze: Ama bu sahte bir monizm.
Sadece çokluklar adını
korumak için tek ve çoklu sıfatlarının kullanımından kaçınmaya dayanan şu
sihirli işlem. Bu ...
Ve elbette ki, eğer sıfat
olarak tek’in ve çoklu’nun kullanımının yerine çokluklar adını koyarsak şu
şekilde: Tek olan hiçbir şey yoktur, çoklu olan hiçbir şey yoktur, her şey çokluklardır.
Bu anda, monizm ile plüralizmin tam bir özdeşliğini görüyoruz, bu ...
Kyril:
Az önce düalizmden Oedipusun bir sonucu gibi bahsettin. Diğer taraftan Oedipusu
kitlesel şeyler, sürü şeyleri ya da paranoya veya şizofreni şeyleri arasında
bir ara mekanizma gibi düşündüğünden, bu düalizmden bir şey üretiyorsun demek
ki, süreçlerin işleyişi düzeyinde sana özgü olan bir düalizmden çıkarak. İki ya
da üç yıldan beridir bizlere anlattığın şey bu.
Gilles Deleuze: İki üç yıldır bitti bu, bitti. Bugün buraya hiçbir düalizmi sokmuyorum
ben. Geri kalan her şeyi unutuyoruz.
Bu ikinci nokta, en
aldatıcı, en ikiyüzlü boyun eğmedir bu, peki ama neden? Çünkü şöyle ki, öznenin
bölünmesi/farklılaşması hikayesi şundan ibarettir her zaman: Emreden sensin,
... sahibi olmadığınız gibi öznesi de olmadığınız bir düzene boyun eğdiğiniz
ölçüde emri kabul edersiniz. Demokrasinin şu meşhur düzenidir bu. Özne olarak
yasa koyucusunuzdur siz; bu doktrini, bu doktrinin formalizmini en ileri
götüren kişinin cogito açısından Descartes’ın mirasçısı olması tesadufi
değildir, yani: Kant’tır bu ve boyun eğme ...
Kyril:
Ve şu küçük farkla ki seksoloji kitapları tamamiyle fallokrattırlar ve Çin
politikası tamamiyle emperyal bir politikadır.
Gilles Deleuze: Tabii, ama bu bir detay, çünkü batı ile doğu arasındaki farkı yaratan
şey bu değildir. Batı için de aynı şeyi söyleyeceksin; eğer farkı ararsak,
burada değildir bu kuşkusuz; fallokrat ve emperyal olsun, tamam, ama bu ...
Önermeler teorisi ile arzu
kavramı arasındaki bu ilişki açık bir ilişki midir?
ARADA KESİNTİ
Dışardan müdahale: Arzu zevk ile açıklanabilir bir ilişki halindedir.
Gilles Deleuze: Zevkin haz olmadığını söylemenin nasıl aynı şeye bağlı olduğunu çok
iyi görüyoruz; bir tür sistemin parçasıdır bu; basitleştirmek için yuvarlak bir
arzu kavramı -temelde her zaman farkın postülatının bulunduğu arzu- olarak sunacağım
bir sistem –batı felsefesinin daima şundan ibaret olduğu da doğrudur: Eğer arzu
var ise, bu ...
- arzuladığın her seferde
kaçıracaksın
- sadece deşarjlar
bekleyeceksin
- imkansız zevkin peşinden
gideceksin
O halde arzu tamamiyle
tuzaklarla doludur, bir çember içine alınmıştır. Peki o zaman önermeler
problemi hangi noktada aynı şey olarak kalıyor? Kart[ezyen] cogito düzeyinde
aynı şeydir bu...
Arzu-eksiklik öznenin,
kupürün, çizginin ayrılması düzeyinde bulunuyor. Arzu-haz sistemi önermenin
öznesi düzeyinde bulunuyor. Ve arzu-zevk sistemi ise anlatım öznesinin başarısı
düzeyinde bulunuyor; yine çemberin mistikleştirilmesiyle, aldatıcı hale
getirilmesiyle birlikte: İtaat ettikçe emredeceksin, gerçek anlatım öznesi olmaya yaklaştıkça,
seni önermenin öznesi olarak anlatım öznesinden ayıran çizgiye uygun hale
geleceksin, arzuya kastrasyonla ulaşıyorsun yani.
Arzuya kastrasyonla
ulaşıyorsun demek; ya da önerme üretimine öznenin farklılaşmasıyla,
ayrılmasıyla ulaşıyorsun demek, aynı şey.
Rejik:
Descartes’ın Tanrısı ve Lacan’ın göstereni ile birlikte bunu daha ileriye
götürmek gibi bir isteğin yok mu?
Gilles Deleuze: Pek o kadar istemiyorum, ama isterim tabii ki, of! of! of!
Sorun şu hale geliyor, tek
önerme arzudur dediğimizi farzedersek. Her arzu bir önermedir, bütün önermeler
arzudurlar. Eğer bu gerçekten böyle ise, açıklanması gereken şey görünümün sistemidir.
O halde Nietzsche tamamen haklıdır doğal olarak; Hıristiyan platoncu bir
sistemdir bu gerçekten de; ve eğer bu sonunda psikanalize varıyorsa, tesadüfi
değildir bu, çünkü psikanaliz bize: “Gel, uzan şöyle, kendi adına konuşma
fırsatına sahip olacaksın sonunda,” diyen şeydir ve aynı zamanda bir önerme
üretiminin muhtemel bütün koşullarını önceden geri çeken şeydir, kesinlikle
.... bağladığı için ...
Richard III: Bana öyle geliyor ki Lacan’da metonimi[2]
formu altında yeniden ele alınan arzu-deşarj, arzudan uzak değildir –fakat bu
bir önsezi sadece- ve nihayetinde, yer değiştiren ve asla ulaşamadığımız
arzunun bütün bir hikayesi, zihnin fenomenolojisinin izlediği yoldur özetle.
Uzak bir ihtimal olarak, mutlak bilgi olacak olan şu zevkle birlikte tam
olarak.
Gilles Deleuze: Nasıl istersen, ama Hegel’i ayrı bir yere koymanın hiçbir mantığı yok,
çünkü arzunun eksik olarak tanımlandığı çok sayıdaki durumdan biridir bu; ama
efendi ve köle ile ilgili sayfalardan önceki sayfalarda, her şey ...
Richard III: İlginç olan şu ki, eğer arzuyu yeniden Başkası’nın alanına ve
gösterenin kaynağına bağlarsan, errinerungu
izlemiş olursun gerçekten de...
Gilles Deleuze: Evet, tabii ki, Lacan’ın Hegel’den vazgeçmesi tesadüf değildir;
hegelci metinlerini yırtıp atmıştır.
Sorun şu ki, bu görünümün oluşumunu
açıklamak gerekecektir; önermelerin hangi koşullarda, önerme üreticisi olarak o
andan itibaren zorunlu bir biçimde önermenin öznesi ve anlatımın öznesi halinde
ayrılacak olan bir özne tarafından üretilmiş gibi göründüklerini açıklamak
gerekecektir. Ve özellikle de, kırma [rabattement](?) olarak neye olanak verir
bu? Zaten yaptığımız şeyler bunlar; muhtemel iki kırma şekliniz var: ya
anlatımın öznesi –ayırma her şekilde ... yarar ...
Her türlü açıklamanın
formülü daha da kapalı hale getirmesinden kokuyorum. Paranoyak olan, ağ için ya
da işaretin işarete gönderge yaptığı gibi bir ağlar sistemi için işaret görevi
görebilen her türlü şey içerisinde ortaya çıkandır. İşaret artık ne bir alana,
ne bir cisme, ne de bir şeye gönderge yapıyor; bir ağlar sistemi içerisinde
işarete gönderge yapıyor ve o andan itibaren ve de aynı anda, bir gösterenin
altına gömülüyor; ve başka bir gösteren için ... özneyi ... temsil eden bu
gösterendir ...
Bu görünüm üretimini
açıklamak gerekecektir. Görünüm şundan ibarettir, bir kez daha: Önermeler bu
şekilde ayrılmış/farklılaşmış olan bir özne tarafından üretilirler. Bu şey
nasıl meydana geldi? Ve bu nasıl BEN diyebilmeli sorunu mudur? Nasıl BEN deme
cesaretini göstermeli? “Ben” der demez, kendimi aynı anda hem önermenin öznesi
hem de anlatımın öznesi olarak konumlandırıyorum. Ve bu ayrım varolduğu her
seferinde, berbat şeyler oluyor; örneğin şunu demek istiyorum: “Adam olarak
ben;” bütün sosyal fonksiyonlar bunun üzerine inşa edilirler, bütün baskı
fonksiyonları bu ayrım üzerine inşa edilirler: Adam olarak ben, sizi anlıyorum,
fakat baba olarak, bir şeyler yapmalıyım!
Geçen hafta şunu
söylüyorduk: Bireysel önerme yoktur, hiçbir önerme bir birey tarafından üretilemez.
Hipotezimiz şöyleydi: Önermeleri üreten şey mekanizmal düzenlemelerdir ya da
kollektif anlatım etkenleri; bu da aynı şeye denk düşüyor, kollektiflerin
topluluklar anlamına gelmediğini, fakat ... anlamına geldiğini görmek koşuluyla
...
Bunun nasıl olduğunu bulmak
gerekiyor. Sorunu pratik olarak ortaya koymak gerekiyor! Bir karşıtlıklar
serisi ortaya koymak gerekiyor, bir tablo yapmak gerekiyor: Nasıl ...
Çokluk düzenlemelerinin
karşısına, bir başka dizide, anlatım öznesi teması çıkıyor; düalizmlerin
kaynağı olarak ayrılmış öznenin teması. Anti-oedipusçu aygıtın karşısına
oedipusçu aygıt çıkıyor; ya da insanlık dışı olmanın, hayvanlaşmanın karşısına
insanlaşma çıkıyor diğer dizide. Monizm-plüralizmin karşısına önermenin gerçek
dışı kavramından doğan düaliteler çıkıyor. Arzu ya da düşüce-sürecin karşısına
arzu-eksiklik-haz-zevk kavramı çıkıyor; tıpkı son olarak gördüğümüz işaretin
iki farklı statüsünün birbirine karşı gelişi gibi; yani kendisini gösterene
bağlayan bir ağ içerisinde toplanan işaret ve bunun tersine kendi hesabına
çalışmaya başlayan, gösterenin ipoteğinden kendisini kurtaran ve bir edatla ya
da bir edatlar sistemiyle bileşime geçen işaret.
Neden başka değil de daha
çok bu tarz yeğinlikler var? Kertenkeleye dönüşecek daha sonra; sonra
gelişecek, karga olacak. Karga gibi yapmak, yüzünden başlayarak karganın
ayaklarını, kanatlarını canlandırmaktan ibarettir gerçekten de, kargalarla
dolmaktır. Köpek gibi yapmak değildir bu, köpeklerle dolmaktır. Yani bu
yeğinliklerden geçmek. Köpek gibi yapmak için, hav hav hav demek yetmez, başka
deneylemelerden geçmek gerekir. Totemizm sorununda her şeyi değiştiriyor bu.
Yapısalcılar totemizmden
bahsettiklerinde, kısır ve yavan oluyorlar yine de; totemizmin kocakarı ilacı
hikayeleriyle bazı ilişkileri olmuştur daima; hepsi bu değil ama, zira
deneylemenin devam ettiği ikinci kitapta ...
Bu, suyu görmekten ibarettir
her şeyden önce; ve Carlos da, bütün bir evreler serisi boyunca, değişen,
katılaşan, hareketsizleşen ve özellikle de ayrışan suyu görür. Sonunda su
moleküllerine ayrılır ve Carlos, yapı taşları olan kabarcıklarından başlayarak
suyu kavramaya başlar; fakat suyu, yapısal moleküler kabarcıklarından
başlayarak ancak ... deneyleme ile üretilen şeyle bağıntılı olarak görebilir ve
kavrayabilir.
(bandın sonu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder