14 Aralık 2014 Pazar

BİR DUYGU OLARAK KAPİTALİZM


Kapitalizm bize nesneler değil, duygular satar; duygular sayesinde yaşar. Bir sistem, bir zor aygıtı, bir makine değil, bir duygu hâlidir kapitalizm. Sınırsız bir şekilde dallanıp budaklanan bir arzular yelpazesidir. Dışarıda yaratılan imgeler yoluyla o arzular birer tohum halinde insanların içine yerleşir, onlardaki zaaflarla döllenir ve ardından orada filizlenmeye, büyümeye, yaşamaya başlar.

Kapitalizm, kapitalizm değilmiş gibi görünen yollarla insanların içine sızar. Hayatın olağan akışı içinde bir duyguyla, sözle, bakışla, izlenimle, çağrışımla, küçük anlarla ve hazlarla onlara nüfuz eder. Bir şey yapmanın mutluluğu ya da yapamamanın verdiği hüzündür kapitalizm. Arzunun varlığı ya da eksikliği üzerine kuruludur. Asıl hedef ötekide oluşan arzudur. Nesneye veya herhangi bir şeye yönelen arzuya değil, onun başkalarındaki yansımasına odaklanırız; o yansımayı gerçekleştirmeye çalışırız. Nesneyi değil, ona bakan gözü hedefleriz; ailenin, arkadaşların, toplumun, sistemin gözünü; kapitalizmin yarattığı gözü ve o gözdeki bakışı. Sartre'ın Gizli Oturum'unda Estelle'in aradığı aynadır kapitalizm. Cehennem ötekinin gözüdür; o gözde oluşan ya da eksik kalan arzudur.

Korkularımız ötekinin gözünde gerçekleşmeyi başaramayan, eksik kalan arzulardır. Bir hiç olmak, bayağı, zayıf, aciz ve acınası bir şey olmak; onaylanmamak, ayıplanmak, suçlanmak, damgalanmak yahut gözlerden yitmek, görülmez ve bilinmez olmak. Nihayetinde, önemli olan hayatta kalmak değil, bizim adımıza arzulanan hayatı yaşamaktır; işin püf noktası ise insanların bunu kendi iradeleriyle arzuladığını sanmasıdır; kapitalizmin yaptığı bir büyüdür bu.

Olmayı arzuladığımız şeyler ile olmaktan korktuğumuz, arzulamadığımız şeyler. Köklü bir şekilde içimize ekilen, bizi yöneten duygular. Kapitalizm bir kez bunu başardığında, artık bize herhangi bir şeyi zorlamasına, dayatmasına, "satmasına" gerek kalmaz. Biz kendimiz gider yaparız, kendimiz gider alırız; çünkü bize der ki normal olmanın, kendini iyi hissetmenin, yetkin ve bütünlüklü bir birey (in-dividu) olmanın yolu budur artık (ya da bunu bir kaçınılmazlık olarak görür ve bir çaresizlik şeklinde yaşadığımızı düşünürüz). Bir kez bu yola girdikten sonra, arzu mekanizması hep işler; çünkü bize yöneltilen bakışlar her an değişmekte, çeşitlenmekte, yeni beklentiler yaratmaktadır; o bakışlardaki varlığımızı sürdürebilmek için kesintisiz arzulamaktan başka yol yoktur. Sürekli arzulayan, tam donanımlı ve tam zamanlı bir arzu makinesi.

Bu yüzden, kapitalizm dışarıda bir yerlerde, bize hükmeden, kontrol edemediğimiz bir güç değildir. Arzular yoluyla içimize davet ettiğimiz bir virüstür. Ama kapitalizm burada yeni bir büyüye başvurur. Kendini adeta bir mite dönüştürür ya da bizim dışımızda, kendi başına işleyen bir makine görünümü kazanır. İçimize nüfuz edip büyüyen bir hastalık iken, biz onu dışarıdan gelen bir trafik kazasına benzetiriz. Böylece, kontrolün bizde olmadığına inanarak sorumluluktan kurtuluruz. Kontrolsüzlük duygusuyla kendi içsel kontrolümüzü sağlarız. Oysa bunu yaparken o büyük kontrolün, bizi aştığını söylediğimiz kontrolün bizzat üreticisi oluruz: Kontrol bizdedir; yaptıklarımızda, düşündüklerimizde, arzuladıklarımızdadır. Kapitalizm kendi ayakları üzerinde duran bir şey değildir; çünkü onun ayakları biziz; sayısız, arzulu ve gönüllü ayaklar.

Nesneler, göstergeler, arzu ve prestij yatırımları dünyasında, insan zaaflarla sakatlanmış bir varlık. Kapitalizm irili ufaklı arzular ve korkular hâlinde içimizde yaşadığı sürece bu makine işlemeye devam edecek. Ve şundan emindir kapitalizm: Neredeyse tüm insanların, hatta muhalif olanların içinde bile onları kendine yaklaştıracak bir duygu kırıntısı, duygusal bir bağ yaratmayı başarmıştır. 

Bu yıkıcı arzulara karşı direnen, mücadele eden, bedel ödeyen, hayatını yitiren insanları ayrı tutarsak, kabul edelim ki insanlar çoğunlukla oyalanıyor sadece. Çeşitli gündemlerle, alışkanlıklarla, işle, şunla, bunla. Gerçek bir değişim isteyen çok az. Sonrası insanları korkutuyor çünkü. Büyük değişimden sonraki belirsizlik, şimdiki karmaşadan ve yanlışlardan daha ürkütücü geliyor insanlara. Bu da şimdiye razı olmalarına, var olanı sürdürmelerine, değişimi ertelemelerine, büyük, egemen ve buyurgan kodu her gün yeniden üretmelerine neden oluyor. Zorluklar yaşamaktan, bedel ödemekten, sıkıntıya düşmekten, göreceli rahatımızın kaçmasından korkuyoruz. Küçük arzularımız, küçük zevklerimiz var ve bunlarla oyalanıyoruz, mutlu oluyoruz; bunun kolaylığına alışmışız. Hiç kuşkusuz, kapitalizm bize minnettardır bunun için...

Birgün Gazetesi'nde yayınlanmıştır. 

Hiç yorum yok: