Kapitalizm
bize nesneler değil, duygular satar; duygular sayesinde yaşar. Bir
sistem, bir zor aygıtı, bir makine değil, bir duygu hâlidir
kapitalizm. Sınırsız bir şekilde dallanıp budaklanan bir arzular
yelpazesidir. Dışarıda yaratılan imgeler yoluyla o arzular birer
tohum halinde insanların içine yerleşir, onlardaki zaaflarla
döllenir ve ardından orada filizlenmeye, büyümeye, yaşamaya
başlar.
Kapitalizm,
kapitalizm değilmiş gibi görünen yollarla insanların içine
sızar. Hayatın olağan akışı içinde bir duyguyla, sözle,
bakışla, izlenimle, çağrışımla, küçük anlarla ve hazlarla
onlara nüfuz eder. Bir şey yapmanın mutluluğu ya da yapamamanın
verdiği hüzündür kapitalizm. Arzunun varlığı ya da eksikliği
üzerine kuruludur. Asıl hedef ötekide oluşan arzudur. Nesneye
veya herhangi bir şeye yönelen arzuya değil, onun başkalarındaki
yansımasına odaklanırız; o yansımayı gerçekleştirmeye
çalışırız. Nesneyi değil, ona bakan gözü hedefleriz; ailenin,
arkadaşların, toplumun, sistemin gözünü; kapitalizmin yarattığı
gözü ve o gözdeki bakışı. Sartre'ın Gizli
Oturum'unda
Estelle'in aradığı aynadır kapitalizm. Cehennem ötekinin
gözüdür; o gözde oluşan ya da eksik kalan arzudur.
Korkularımız
ötekinin gözünde gerçekleşmeyi başaramayan, eksik kalan
arzulardır. Bir hiç olmak, bayağı, zayıf, aciz ve acınası bir
şey olmak; onaylanmamak, ayıplanmak, suçlanmak, damgalanmak yahut
gözlerden yitmek, görülmez ve bilinmez olmak. Nihayetinde, önemli
olan hayatta kalmak değil, bizim adımıza arzulanan hayatı
yaşamaktır; işin püf noktası ise insanların bunu kendi
iradeleriyle arzuladığını sanmasıdır; kapitalizmin yaptığı
bir büyüdür bu.
Olmayı
arzuladığımız şeyler ile olmaktan korktuğumuz, arzulamadığımız
şeyler. Köklü bir şekilde içimize ekilen, bizi yöneten
duygular. Kapitalizm bir kez bunu başardığında, artık bize
herhangi bir şeyi zorlamasına, dayatmasına, "satmasına"
gerek kalmaz. Biz kendimiz gider yaparız, kendimiz gider alırız;
çünkü bize der ki normal olmanın, kendini iyi hissetmenin, yetkin
ve bütünlüklü bir birey (in-dividu) olmanın yolu budur artık
(ya da bunu bir kaçınılmazlık olarak görür ve bir çaresizlik
şeklinde yaşadığımızı düşünürüz). Bir kez bu yola
girdikten sonra, arzu mekanizması hep işler; çünkü bize
yöneltilen bakışlar her an değişmekte, çeşitlenmekte, yeni
beklentiler yaratmaktadır; o bakışlardaki varlığımızı
sürdürebilmek için kesintisiz arzulamaktan başka yol yoktur.
Sürekli arzulayan, tam donanımlı ve tam zamanlı bir arzu
makinesi.
Bu
yüzden, kapitalizm dışarıda bir yerlerde, bize hükmeden, kontrol
edemediğimiz bir güç değildir. Arzular yoluyla içimize davet
ettiğimiz bir virüstür. Ama kapitalizm burada yeni bir büyüye
başvurur. Kendini adeta bir mite dönüştürür ya da bizim
dışımızda, kendi başına işleyen bir makine görünümü
kazanır. İçimize nüfuz edip büyüyen bir hastalık iken, biz onu
dışarıdan gelen bir trafik kazasına benzetiriz. Böylece,
kontrolün bizde olmadığına inanarak sorumluluktan kurtuluruz.
Kontrolsüzlük duygusuyla kendi içsel kontrolümüzü sağlarız.
Oysa bunu yaparken o büyük kontrolün, bizi aştığını
söylediğimiz kontrolün bizzat üreticisi oluruz: Kontrol bizdedir;
yaptıklarımızda, düşündüklerimizde, arzuladıklarımızdadır.
Kapitalizm kendi ayakları üzerinde duran bir şey değildir; çünkü
onun ayakları biziz; sayısız, arzulu ve gönüllü ayaklar.
Nesneler,
göstergeler, arzu ve prestij yatırımları dünyasında, insan
zaaflarla sakatlanmış bir varlık. Kapitalizm irili ufaklı arzular
ve korkular hâlinde içimizde yaşadığı sürece bu makine
işlemeye devam edecek. Ve şundan emindir kapitalizm: Neredeyse tüm
insanların, hatta muhalif olanların içinde bile onları kendine
yaklaştıracak bir duygu kırıntısı, duygusal bir bağ yaratmayı
başarmıştır.
Bu
yıkıcı arzulara karşı direnen, mücadele eden, bedel ödeyen,
hayatını yitiren insanları ayrı tutarsak, kabul edelim ki
insanlar çoğunlukla oyalanıyor sadece. Çeşitli gündemlerle,
alışkanlıklarla, işle, şunla, bunla. Gerçek bir değişim
isteyen çok az. Sonrası insanları korkutuyor çünkü. Büyük
değişimden sonraki belirsizlik, şimdiki karmaşadan ve
yanlışlardan daha ürkütücü geliyor insanlara. Bu da şimdiye
razı olmalarına, var olanı sürdürmelerine, değişimi
ertelemelerine, büyük, egemen ve buyurgan kodu her gün yeniden
üretmelerine neden oluyor. Zorluklar yaşamaktan, bedel ödemekten,
sıkıntıya düşmekten, göreceli rahatımızın kaçmasından
korkuyoruz. Küçük arzularımız, küçük zevklerimiz var ve
bunlarla oyalanıyoruz, mutlu oluyoruz; bunun kolaylığına
alışmışız. Hiç kuşkusuz, kapitalizm bize minnettardır bunun
için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder